Faik Öztrak: Tükürdüğünü Yalama ve Söylediklerini Yutma Konusunda Kimse Erdoğan'ın Eline Su Dökemez

15.08.2022

CHP Sözcüsü Faik Öztrak, AKP’nin kuruluş yıl dönümünü kutladı, “Nasıl bir gün her insan ölümlü tadacak ise her parti de muhalefeti tadacak. Önemli olan muhalefette de bir ve bütün kalmak, dağılmadan bu görevi yapabilmek. 21 yıl önce adalet diyerek, kalkınma diyerek yola çıkanlar; bugün ülkemizde ne adalet ne de kalkınma bıraktılar. Erdoğan koltuğunda oturabilmek için hiçbir ilke ve değer dinlemedi. Adalet ve kalkınma kelimeleri parti logosunda asılı kalan içi boş kavramlara dönüştü” dedi.

Milletin bugün yoksulluğu iliklerine kadar yaşadığını belirten Öztrak, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 21 yıl önceki söylemlerinden alıntılar yaparak, "Erdoğan 21 yıl önce söyledikleriyle sınandı. Ve kaybetti!” değerlendirmesinde bulundu.

Suriye politikasına değinen Öztrak, “Nasıl ki daha önce ‘kardeş Esad’ dediğine bir gecede ‘kalleş Esed’ dediyse yine bir gecede hiç sıkılmadan ‘kalleş Esed’ dediğine ‘kardeş Esad’ diyebilir. Tükürdüğünü, yalama ve söylediklerini yutma konusunda kimse Erdoğan'ın eline su dökemez. Suriye'de de tükürdüğünü yalamaya söylediklerini yutmaya hazırlanan Erdoğan'a bizim ne söyleyeceğimizi bellidir, afiyet olsun” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, bugün MYK gündemine dair Genel Merkez’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:



Değerli basın mensupları, Merkez Yönetim Kurulu toplantımız devam ediyor. Bugün kurulumuzun gündemi yine yoğundu. Suriye başta olmak üzere, Dış politikada yaşanan savrulmaları, çoklu organ yetmezliğiyle malul hükümetin, neden olduğu krizlerle, milletimize yaşattığı cehennem azabını, sandık yaklaşırken, hükümetin sorumsuz, çirkin yüzünü gösteren, ekonomide ve devlet yönetiminde, “Ya benimsin, ya da kara toprağın” anlayışının, sebep olduğu tahribatı ve Partimizin iktidarda, tüm bu sorunları aşmak için yapacaklarını ele aldık.

Değerli basın mensupları, ünlü İngiliz Devlet Adamı Winston Churchill’in, meşhur sözlerindendir: “Kimileri ilkeleri uğruna partilerini değiştirir, kimileri de partileri uğruna ilkelerini…” ilkeleri uğruna, partilerini değiştirme mücadelesi veren siyasetçiler, dünyada çok fazla değildir. Ama; koltuklarını korumak, güç, şöhret ve servet sahibi olmak için, ilkelerini sürekli değiştiren siyasetçilerden, dünyanın her yerinde bolca vardır. Ülkemizde siyasi hayatında da, girdiği kabın şeklini alanlara, çokça rastlanır. Koltuk için “gömlek değiştiren”, iktidar için “gerekirse papaz elbisesi bile giyerim” diyenleri, milletimiz gayet iyi tanır.

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ'NİN ÜLKE YÖNETİMİNDEKİ SON YAŞ GÜNÜNÜ TEBRİK EDİYORUZ

Dün “katil” dediklerini bugün kucaklayanlar, dün, “15 Temmuz’un finansörü” dediklerinin ayaklarına, bugün turkuaz halı serenler için “omurga”, “Lades kemiğinden” farksızdır. Siyasi şahsiyetlerin geçmişi, sözlerine kefil olmalıdır. Sözleri kendilerinden, ileride davacı olmamalıdır. Dün, Adalet ve Kalkınma Partisinin yaş günüydü. Cumhuriyet Halk Partisi olarak, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, ülke yönetimindeki son yaş gününü, tebrik ediyoruz. Nasıl bir gün her insan ölümü tadacaksa, her parti de, muhalefeti tadacak. Önemli olan muhalefette de bir ve bütün kalmak. Dağılmadan bu görevi yapabilmek. Bunun kolay olmadığını, bugüne kadar CHP dışında, bunu becerebilen bir partinin, bulunmadığını da belirtelim.

KINADIKLARI NE VARSA, ONUNLA SINANDILAR

Değerli basın mensupları, 21 yıl önce Adalet diyerek, kalkınma diyerek yola çıkanlar, bugün ülkemizde ne adalet, ne de kalkınma bıraktılar. Erdoğan koltuğunda oturabilmek için, hiçbir ilke ve değer dinlemedi, “Adalet ve Kalkınma” kelimeleri, parti logosunda asılı kalan, içi boş kavramlara dönüştü. Millet Sarayın Kibirlisini, 2014’de tarafsız Cumhurbaşkanı olarak seçti, o da yine tarafsız kalacağına dair namusu üzerine yemin etti. Ama “alışmış kudurmuştan beterdir” diye, bir laf vardır. Sarayın kibirlisi, partisinin seçilmiş Genel Başkanına darbe yaptı. Partiye el koydu. Ondan sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin nasıl siyaset yapacağına, AK Partili siyasetçiler değil, Sarayın kibirlisi karar verir oldu.

Şimdi bunları ben demiyorum. Sarayın Eylül 2019’da hazırlattığı bu çalışma söylüyor. “Siyasi Partinin etkin siyaset üretmesi ve gündeme ilişkin öncü rolünü koruması, sistemle uyumlu olarak konumlandırılması için, kurumsal altyapısının güçlendirilmesi” gerekirmiş. Siyasi parti dediği, herhalde Adalet ve Kalkınma Partisi… Sarayın dehlizlerinde hazırlanan bu rapor, AK Parti’nin sisteme uydurulması gerekliliğine işaret ediyor. Bu rapor, aslında baktığımız zaman parti devletinin bir göstergesi. Bu raporda baktığınız zaman Adalet ve Kalkınma Partisinin logosu yok. Bu rapor Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından da hazırlanmamış. Gördüğünüz gibi Cumhurbaşkanlığının forsu var. Sarayın bürokratları oturmuşlar, partiye ve seçilmişlere istikamet çizmişler. Parti devletine son noktayı koymuşlar. Bu, Saray vesayetinin daniskasıdır. Atanmışların, seçilmişlere üstün kılınmasıdır. Aslına dünyanın her yerinde siyasi iflasa giden yolun taşları, böyle döşenmiştir. Erdoğan kendi bedenine, Saray elbisesi diktirmek isteyince, amaca ulaşmak için, her aracı meşru saydı. “Yolsuzluk, yoksulluk ve Yasaklarla” mücadele sözü vererek, iş başına gelen parti, ülkemizi, yolsuzluğa, yoksulluğa ve yasaklara batırdı. Harun olacağız diyenler, Karun oldu. Mücahit olacağız diyenler, müteahhit oldu. Kınadıkları ne varsa, onunla sınandılar. Ve hepsinde de sınavı kaybettiler. Bu ülke; kendi öz evlatlarına, “Evdeki paraları sıfırlama” talimatı veren Başbakanları, bunların zamanında kulaklarıyla duydu, dinledi. İranlı bir rüşvetçinin, elinde oyuncak olan bakanları, yine bunların devri iktidarlarında gördü. Kendi bakanlığına, kendi şirketinin dezenfektanını satan, ondan sonrada Cumhurbaşkanından teşekkür alan bakanları da, bu ülke Erdoğan’ın devri iktidarında gördü. “Mafyadan ayda 10 bin dolar maaş bağlanan”, AK Partili milletvekili olduğunu, yine bunların atanmış İçişleri Bakanından, televizyonlarda duydu, öğrendi. Doların yeşili uğruna, çiğnemedikleri hiçbir ahlaki değer ve ilke kalmadı. Giderayak, kazanın dibinde kalanları sıyırmaya çalışan, bu yönetim elinde, gün geçmiyor ki yeni bir skandal patlamasın. İşte en son, AK Partili siyasetçilerin de adlarının karıştığı, Borsa İstanbul’da vurgun iddiaları. Yine Elazığ’da deprem konutlarında yaşandığı iddia edilen vurgunlar. Bir Cumhuriyet Savcısı çıkıp da, bu iddialar için resen inceleme başlatamıyor. Bu ülkenin yargısı, adliyesi, Sarayın vesayeti altına alınmış durumda. Ama artık sandık geliyor. Ve gerçeklerin eninde sonunda, ortaya çıkmak gibi güzel bir huyu var.

Değerli basın mensupları, yolsuzluğun olduğu yerde, yoksulluk da zirve yapar. Milletimiz bugün yoksulluğu, iliklerine kadar yaşıyor. Paramız bu beceriksizlerin elinde pul oldu. Hayat pahalılığı da, işsizlik de azdı. Bu kifayetsiz yönetim bizi, dünyanın en büyük 20 ekonomisi liginden düşürdü. Ama G-20 ekonomileri içinde, sefalet şampiyonu yaptı. Milletimize Türkiye’yi, “En büyük 10 ekonomi arasına sokacağız” sözü veren Erdoğan, 21 yıl sonra ülkeyi buraya getirdiği sefalet şampiyonu. Enflasyona, işsizliğe, yoksulluğa ve sefalete batmış bir ülke… Kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s, ülkemizin kredi notunu, B3 seviyesine indirdi. Bu, Moody’s tarihinde, bizim ekonomimize verdiği en düşük not. Türkiye ile aynı kategorideki ülkeler, Moldova, Moğolistan, Nikaragua, Nijer, Tacikistan, Kırgızistan, Pakistan. Ülkeyi uçuracak diye pazarladıkları, Cumhurbaşkanlığı Hükümet sisteminin, ülkeyi düşürdüğü lig işte burası. Bu notun en önemli sebebi ne diye baktığınız zaman gerekçesi ne? Rekor üstüne rekor kıran cari açık ve bunun karşılığında yetersiz kalan döviz rezervleri. Yolun sonundaki borç tsunamisini artık herkes görüyor. Ama saray ve şürekâsı; “Biz büyümeye odaklandık, gerisi bizi ilgilendirmiyor” diyorlar. İhracatı sahipleniyorlar; ama rekorlar kıran ithalata, hiç bakmıyorlar. Enerji hariç cari açık diyerek, cari açığın danasını sahipleniyorlar. Ama cari açığın anasını bir türlü sahiplenmiyorlar. Yine şişirdikleri ekonomi kendilerinden, ama ekonomiyi şişiren enflasyon dışarıdan. Ne yaparlarsa yapsınlar. Sebebi oldukları yoksulluktan kaçamazlar. "Bizim emeklimiz, aslanın yediği ceylan etine, ağzı sulanacak hale geldiyse; bizim işçimiz, yoksulluk sınırının altında maaş alıyorsa; ülkemizde tencereler kaynamıyorsa, halkımız konteynırlardan evine, çöp rızık topluyorsa…" Bu lafları tanıyacaksınız. Hafta pazarlarının atıklarını toplayıp, evine götürüyorsa, meydanlar “açım aç” diye haykırıyorsa,” Milletimiz; “Evinin kirasını ödeyemiyorsa, suyunu, faturasını ödeyemiyorsa, ‘Yandım Allah!’ diye haykırıyorsa, bu ülkeyi bu hale kim getirdi? Bu hükümet getirmedi mi?” Evet 21 yıl önce bunları söylüyordu Erdoğan. Evet bu hükümet bu ülkeyi bu hale getirdi. Erdoğan söyledikleriyle sınandı ve bugün kaybetti. Milletimizi kendi sebep olduğu yoksullukla ve hayat pahalılığıyla perişan etti.

KABARE TİYATROSUNUN ‘YASAKLAR’ OYUNUNA TAŞ ÇIKARIR

21 yılın sonunda ülkedeki yasaklar Metin Akpınar ve rahmetli Zeki Alasya’nın Kabare tiyatrosunun “Yasaklar” oyununa taş çıkartır oldu. İşte en son Balıkesir Burhaniye’de, Zeytinli Rock Festivalini, neden yasakladınız diye soruyoruz. 2005’den bu yana yapılan festivali, bu yıl gençlerimize neden çok gördünüz? Gülüp, eğlenmeyi bu milletin gençlerine de haram görüyorsunuz. Çünkü zihniyetiniz, anlayışınız bu… Bu sakat anlayış, gençlerimizin sadece sınav sorularını çaldırmıyor, gençlerimizin neşesini, gülüşlerini de çalıyor. Ama gençlerimiz umutsuzluğa kapılmasın. Biz Cumhuriyetimizin ve partimizin kurucusu, ebedi Genel Başkanımız, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Biz her şeyi gençliğe bırakacağız. Geleceğin ümidi, ışıklı çiçekleri onlardır. Bütün ümidimiz gençliktedir.” Sözlerinin mirasçısıyız. Biz bu ülkenin gençleriyle beraber, tüm yasakları kaldırıp, atacağız. Bu ülkenin kaybolan neşesini, çalınan enerjisini hep beraber geri getireceğiz. Bu kararlılığı hafta sonunda İstanbul’da yapılan, CHP İl Gençlik Kolları Başkanlarımızın toplantısında da, Gençlik Kolları il başkanlarımızın gözlerinde, bir kez daha gördük.

BECERİKSİZLİĞİNİZİN YÜKÜNÜ MİLLETİN SIRTINA YIKTINIZ

Değerli basın mensupları, ekonomi kıt kaynakların tahsisi ve tabi bir tercih işidir. Yaptığınız her tercih, aynı zamanda bir vaz geçiştir. İşte bugün Temmuz bütçe sonuçları açıklandı. Nebati Bakan, “En kötü senaryoda bile, KKM’nin Hazineye tek kuruş yükü olmayacak” diyordu. Ama sadece son bir ayda yani Temmuz ayında, Kur Korumalı Mevduat için, bütçeden yapılan ödeme; 23 milyar 361 milyon lira oldu. 23 milyar 361 milyon. Kur Korumalı Mevduat için yedi ayda ödenen toplam para ise, 60 milyar 597 milyon liraya ulaştı. Bir de şirketlere tatlandırıcı olsun diye, tahsilinden vazgeçtikleri,10 milyar 200 milyon liralık vergi alacağı var. Bunu da eklerseniz, bu ucube uygulamanın bütçeye, sadece birkaç aydaki yükü, 70 milyar 797 milyon lirayı buldu. Ne demişlerdi? Milletin cebinden bir kuruş para çıkmayacak. 71 milyar çıktı. Bir de Merkez Bankasının Kur Korumalı Mevduat için şirketlere ödediği faizler var. Onları göremiyoruz, onları milletten gizleyip, saklıyorlar. Bunları da eklerseniz, o zaman maliyet haydi haydi 100 milyar Türk Lirasını geçmiş oluyor. Ama Nebati Bakan yine çıkıyor, hiç sıkılmadan, bugünde aynı şeyi yapıyor bugün. “KKM’yi eleştirenlerin, iyi niyetinden şüphe ediyorum” diyor. Sayın Bakan, siz, niyet okuyuculuğunu bırakın. “Hazine kasasından, tek kuruş çıkmayacak” dediğiniz KKM, sadece beş ayda 70 milyar 797 milyon lira yük getirdi. Bu nasıl oldu siz bunun hesabını verin. Kendi beceriksizliğinizin yükünü, milletin sırtına yıktınız. Dünyanın neresinde fakir, fukaranın ödediği vergilerle, bu büyüklükte bir para, belli, küçük dar bir kesime aktarılır? Milletin kahir ekseriyetinin boynu nasıl böyle bükük bırakılır. Bu hak mıdır; reva mıdır? Erdoğan’ın yönettiği bu ülkede, Allah’ın 10 pulunu bekleye dursun 10 kul. Bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz. Kuzulara Şah olsa…

YAPACAKSANIZ DOĞRU DÜZGÜN İNDİRİM YAPIN

Değerli basın mensupları, geçtiğimiz hafta Edirne dönüşü Trakyalı çiftçilerimizin sıkıntılarından bahsetmiştim. Artan maliyetler çiftçiyi eziyor demiştim. O zaman Nebati Bakan yine çıktı, “Büyük bolluk var. Çiftçi en güzel günlerinden birini yaşıyor” dedi. Ama, benim de seçim bölgem olan Tekirdağ’da, süt ürünleri üretimi yapan firmalar, birer birer kapanıyor. Üretimlerini durduruyorlar. İşte daha iki gün önce, sahibi bugünkü hükümete yakın olan, Simental Sim Süt Çiftliği; 1,5 yıldır üretim yaptığı tesiste, perakende süt üretimini durdurduğunu, sosyal medya üzerinden açıkladı. Peki sebep ne? Sebep; ekonomik şartların getirdiği, artan maliyetlerdir. Bunu yazıyor açıkça. Yine firma bu açıklamasında, “İnşallah ekonomik şartlar düzeldiğinde, maliyet oranları düştüğünde, tekrardan sizlerle bir gün görüşmek dileğiyle” demeyi de unutmamış. Sayın Bakan, hadi bizim dediklerimize bakmıyorsunuz. Size yakın şirketlerin feryatlarını da mı duymuyorsunuz? Ne yazık ki bu beceriksizlerin, bu kifayetsizlerin yarattığı ekonomik deprem, CHP’li, AKP’li, İYİ Partili, MHP’li, o partili, bu partili dinlemiyor. Tüm üreticilerimizi ve vatandaşlarımızı ezip geçiyor. Hep söylüyoruz bunlar milletin halini görmüyor. Sesini duymuyor. Bunlar milleti unutmuş. Ülkeyi yönetemeyen Erdoğan, seçimlere kadar algıyı yönetmeye çalışıyor. Sorunların sebepleriyle değil, sonuçlarıyla uğraşıyor. Şimdi son aldıkları bir kararla, Tarım Kredi Kooperatiflerinde, 30’dan fazla üründe indirim uygulayacaklardı. Bugünde başladılar. Sayın Genel Başkanımız, 2021’de tüm perakendecilere, milletimiz adına indirim talebi mektubu yazdı. Erdoğan ise bunu 10 ay seyretti. Milletimiz şimdi burnundan soluyor. Şimdi Erdoğan çıkıyor indirim havaları atıyor. Tarım Kredi de bugün yapıla yapıla, 20-30 kuruşluk indirimler yapılmış. Her şeyiyle bir skandal. İndirim yapacaksanız doğru düzgün indirim yapın. Mutfaklar yangın yerine dönmüş. Kalkınma için Ekonomik İşbirliği Teşkilatının ekonomilerinde gıda enflasyonu yüzde 13. Bizde yüzde 95. Dünyada gıda enflasyonun en yüksek olduğu 4. Ülke Türkiye. Burada rakiplerimiz; Lübnan, Zimbabve ve Venezuella. Ama Erdoğan ve onun Nebati Bakanı, sorunların sebeplerine çare aramıyor. Bakmıyorlar, TÜİK ’in makyajlı rakamlarıyla bile, tarımsal girdi fiyatları, son bir yılda yüzde 124 artmış makyajla. Bunlar çok daha yüksek olduğu kesin. Siz eğer bu işi çözmek istiyorsanız, gerçekten çare bulmak istiyorsanız önce buna bir çare bulun. Şu maliyet artışlarını bir durdurun. Ama hep söylüyoruz: Sorunun sebebi olanlar, çözümü olamaz. Bu ülkede Erdoğan sebeptir. Yüksek enflasyon sonuçtur. Erdoğan ve onun beceriksiz kadroları gitmeden, bu ülkede enflasyon da, hayat pahalılığı da bitmez.

SURİYE'DE TÜKÜRDÜĞÜNÜ YALAMAYA HAZIRLANAN ERDOĞAN'A AFİYET OLSUN!

Değerli basın mensupları, Cumhuriyet tarihimizin en büyük dış politika fiyaskosu, kuşkusuz “Suriye politikasıdır.” Erdoğan’ın Emevi Camii'nde namaz kılma rüyası, ülkemize korkunç zararlar verdi. Hala da veriyor. 4 milyon Suriyeli ülkemize girdi. Bir o kadarına da Suriye’de bakmak zorunda kaldık. Erdoğan’ın 2020’de verdiği rakamlarla, 40 milyar dolardan fazla bir para, Suriyeliler için harcandı. Hala da harcanmaya devam ediyor. Sınırlarımızdaki terör koridorunu kesmek için, onlarca şehit verdik. IŞİD’e karşı göğüs göğse çarpıştık. Mehmetçiklerimiz Rus jetlerinin hedefi oldu. İdlib’de 34 askerimiz şehit oldu, Mehmetçiğimiz şehit oldu. Onarılmaz acılar yaşadık. Ama acıların en büyüğü, Suriye’de maaşını ödediğimiz, ÖSO unsurlarının, şanlı bayrağımızı yakması oldu. Atalarımızın dediği gibi, “Besle kargayı, oysun gözünü…” Bu ülkenin evlatları bu coğrafyada, ateşi ve ihaneti çok görmüştür. Ortadoğu çöllerinde sırtından hançerlenmenin, ne olduğunu yaşamıştır. Fahrettin Paşa’nın Medine Müdafaası, hafızalarda hiç silinmemiştir. Bu nedenledir ki Cumhuriyetimiz, özellikle Ortadoğu ve Arap coğrafyasındaki çatışmalara taraf olmamayı, milli bir dış politika olarak benimsemiştir. Ta ki 2011’e kadar. Erdoğan Suriye’de başlayan çatışmalara, bile isteye taraf olmuş, bu belayı başımıza musallat etmiştir. Bu sorunun Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde, nasıl çözüleceği bellidir. Diyalog ve karşılıklı müzakere ile… Genel Başkanımız bunu defalarca söyledi her defasında da Erdoğan etmedik hakareti bırakmadı. Ama anlaşılan aynı şeyi Putin söyleyince, hemen emir telakki etti. Erdoğan, istihbarat teşkilatları üzerinden yürütülen görüşmeleri, anlaşılan artık bir üst aşamaya taşımaya niyetli. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun erken konuşması, böyle bir hazırlık olduğunu da ortaya koyuyor. Konfüçyus’ün bir lafı var; “Yemek durumunda kalmanız ihtimaline karşı, sözlerinizin yumuşak ve tatlı olmasına çalışın” diye öğütlemiş. Erdoğan’ın bu sözden nasiplenmediğini herkes biliyor. Nasıl ki daha önce “Kardeş Esad” dediğine, bir gecede “Kalleş Eset” dediyse; yine bir gecede hiç sıkılmadan, “Kalleş Eset” dediğine, “Kardeş Esad” diyebilir. Tükürdüğünü yalama, söylediklerini yutma konusunda, kimse Erdoğan’ın eline su dökemez. Suriye’de de tükürdüğünü yalamaya, söylediklerini yutmaya hazırlanan Erdoğan’a, bizim ne söyleyeceğimiz bellidir: “Afiyet olsun!”

BİZ HAZIRIZ, MİLLETİMİZ HAZIR

Biz, Cumhuriyetimizin İkinci Yüzyılında, milletimizden gasp edilenleri geri vermek için hazırız. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda olduğu gibi ülkemizi istişareyle yönetmeye ve ayağa kaldırmaya hazırız. Komşularımızla karşılıklı menfaat temelinde, iyi ilişkiler kurmaya hazırız. Çiftçimize, esnafımıza, üreticilerimize hak ettiği destekleri vermek için hazırız. Mutfaklardaki yangına son vermek için hazırız. Milli gelirimizi büyütmek, büyüyen gelirimizi adilce paylaşmak, adaletle paylaştırmak için hazırız. Yeşil dönüşümü, dijital dönüşümü yakalamak için hazırız. Sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak için hazırız. Küresel değer zincirlerinde, ülkemizi daha üst sıralara çıkarmak için hazırız. Türkiye’yi dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına sokabilmek için, gece demeden, gündüz demeden çalışmaya hazırız. Gençlerimizin, çalınan gülüşlerini, neşelerini, enerjilerini geri vermek için hazırız. Biz hazırız, milletimiz hazır. Katılın bize. Fikirlerimiz ayrı olabilir. Ama vatan sevgisinde birleşelim, demokrasi, hak, hukuk, adalet tutkumuzda birleşelim. Hep beraber huzur içinde refaha erelim. Gelin omuz omuza verip, ülkemizi yeniden ayağa kaldıralım.

Benim söyleyeceklerim bu kadar. Şimdi sorularınız varsa alabilirim.

ALTILI MASADAN KAOS ÇIKMAZ

Soru- Efendim Temel Karamollaoğlu, altılı masanın eskisi gibi önemi kalmadığını söyledi. Gültekin Uysal’da aday altılı masadan çıkmalı dedi ve son olarak da Ali Babacan koalisyon protokolü yapılması gerektiğini önerdi. Aksi halde işler karışır dedi. Tüm bu açıklamaları nasıl okumalıyız? Birde ek olarak altılı masa toplantısının ilk turu bitiyor artık. Bundan sonra toplantılar devam edecek mi? Aday belirleme süreci ne zaman başlayacak? Teşekkür ederim.

Faik ÖZTRAK- Bugün Genel Başkan Sayın Temel Karamollaoğlu bu konuda zaten bir açıklama yaptı. Dolayısıyla benim onun sözlerinin üzerine bir söz söylemem doğru olmaz. Şimdi buradan açıkça bir şeyi ifade edeyim. Altılı masadan kaos, kargaşa çıkmaz. Kaos, kargaşa aradığınızda saraya dönüp bakacaksınız.

Diğer konuya gelince, yani bu Cumhurbaşkanlığı sürecinin nasıl belirleneceği konusuna gelince, burada da şunu açıkça ifade etmek isterim ki. En iyisi yapılacaktır. Altılı masa her şeyin en iyisini yapacaktır. Milletimizi tatmin edecek şekilde ama başkalarının taleplerine göre değil. Milletimizi tatmin edecek biçimde bu süreci götürecektir ve en iyi şekilde de bu ülkenin 13. Cumhurbaşkanını belirleyecektir.

Soru- CHP İstanbul İl Başkanlığının düzenlediği helalleşme buluşmasında konuşan ……… Efendi’nin daha önce yaptığı sosyal medya paylaşımları tartışmalara sebebiyet verdi. Sizin bu paylaşımlarla ilgili yorumunuz ne olacak?

Faik ÖZTRAK- Şimdi partimizin olmazsa olmazları belli. Yani bu zaten tüzüğümüzde yazıyor, Mustafa Kemal Atatürk onun devrimleri partimizin olmazsa olmazları. O gün orada İl Başkanlığında insanlar helalleşmek için bir araya geliyorlarsa herkes bu çerçevede bir algıyı geliştirmiş demektir. Şunu tabi sormak lazım, yani helalleşme dediğiniz zaman yani helalleşmede kul hakkı dışında kimsenin kimseye karşı bir kırmızıçizgisi olmaz.

Soru- Ulaştırma Bakanı birkaç gün önce sosyal medyadan paylaşımında İstanbul Havalimanı ile ilgili rakamları açıkladı. Paylaşılan rakamlar ekonomistler tarafından, nasıl hesaplandı denilerek yoğun eleştiriye maruz kaldı. Siz bu açıklamayı ve bu rakamları nasıl değerlendirirsiniz?

Faik ÖZTRAK- Şimdi bende o geçenlerde gördüm böyle bir afiş hazırlanmış ve İstanbul Havalimanının ülke ekonomisine 81 milyar Avro katkıda bulunduğu söylenmiş. Şimdi bu ülke kapı kapı dolaşıyor bu ülkenin yöneticileri. Swaplar yapmaya çalışıyor, dışarıdan para bulmaya çalışıyor. Biz hep 128 milyar dolar nerede diye soruyorduk şimdi anlaşılan bu 81 milyar Avro’da nerede diye sormaya başlayacağız. Şimdi bakın, üç türlü yalan vardır. Yalan, kuyruklu yalan, istatistik. Bunların istatistiklere, rakamlara çok büyük işkenceler yaptıklarını, bilmeyen kalmadı. Bir projenin üretim etkisi, milli gelire, ihracata, vergiye etkilerinin hepsini birden kapsar. Yani milli gelir dediğiniz andan itibaren onun içinde üretim var, ihracat var. Şimdi bunların hepsini bir daha bir daha üstüne toplayarak ortaya korkunç şişmiş bir rakam çıkartmaktan meramları nedir bunu herhalde bakanlık çıkıp bir açıklayacaktır. Buradan soruyorum neyi saklamak, neyin üstünü kapatmak istiyorsunuz. Açıkçası bu şekilde hesap yapanların kafasıyla bu ülkemizin daha hala nasıl batmadığına şaşmamak lazım.


Benzer Haberler